2012/12/31

Mim olsun, bizim olsun:)

2012/12/26

Esra Ceyhan'a mektup!

Ben Püre'yi (bilmeyenler için evimizin biricik kedisi) evimize geldiği ilk günden beri KIZIM diye seviyorum. 
Bir insanın diğer insanları sevme oranının, hayvan sevgisiyle doğru orantılı olduğunu biliyor muydunuz? Onlar öyle art niyetsiz, öyle saf severlerki sizi, öyle alışırlarki ev dedigimiz o dört duvar arasında sizinle yaşamaya, öyle ezberlerlerki neyi sevip sevmediğinizi, bütün bunları o minicik halleriyle nasıl yapıyolar diye en büyük şaşkınlıkları yaşarsınız!
Çok sevdiğiniz biriyle tartıştığınızı düşünün. Üzüleceğinizi bile bile üstünüze gelmez mi o an sizi daha çok üzmek için? Yada en mutlu anınızda gelip çok kötü bişey söyleyerek bütün keyfinizi kaçıran insanlarla karşılaşmadınız mı hiç?

2012/11/21

Çekiliş sonucu! The winner is.. :)

Fotoğraf çekimi hediye ettiğimiz çekilişi an itibariyle sonuçlandırmış bulunmaktayım şekerparelerim:)
"Yok ben katılmak istemiyorum, sadece seni kutluyorum",
"Katılıp da diğer arkadaşların şansını elinden almak istemem",
"Ankara'ya gelmem mümkün degil ama tebrikler" şeklindeki yorumları elediğim zaman geriye 90 kişi kaldı.
Kimseye haksızlık olmasın diye, Random.org ile çektiğim numarayı da, katılımcı listesini de sizlere gösteriyorum. Bakalım kimmiş :)



Kazanan arkadaşımız, doğuştan kremalı kuzusuyla birlikte Stileo oldu :)
Vallaha da billaha da torpil yok, ben random.org'un yalancısıyım.
Hepiniz benim bebeklerimsiniz, hepinizi seviyorum yani o konuda bi sıkıntı olmasın;)

Yine görüşme ihtimalimiz oldukça yüksek biliyosunuz, buralardan ayrılmayın derim :)
Öperim gözlerinizden çokça 

2012/11/11

Bizdensin.


Tek başına yemeğe gittiğinde verdiği siparişin tamamını bitirirse garsonların onun hakkında "ulan amma yedi haa, hiç de öyle camış gibi durmuyo aslında dışardan bakınca" diye dedikodusunu yapacağını düşünüp, ayıp olmasın diye tabağın dibinde bikaç lokma bırakanlardan mısın?
Ya da renkli giyince ayrı, siyah giyince ayrı bi kişiliğe bürünenlerden misin?
Hele bide deri bişey giydiysen sanki sokağa çıplak çıkmışsın gibi kem kem bakan gözlerden mütevellit kendini bir Okşan gibi mi hissediyosun yoksa? (şimdi hemen adı Okşan olanlar üstüne alıncak ve carlayacaktır "sen ne demek istiyosun" diye, take it easy bebişim, teşbihte hata olmaz neticede)
Peki burnunu sildikten sonra mendile bakıyo musun kalite kontrol babında?
Dürümün son lokmasıyla ayranın son yudumunu aynı saniyede mi bitiriyosun?
ve de yerken şahane olan o dürümün lanet kokusunu elinden çıkarana kadar en az 23 kere elini yıkıyosun diimi?
Evlendikten sonra uzun bir süre evin bütün düz zeminlerini düğün fotoğraflarıyla donatmak gibi kalıtsal bi huyun var mı? Henüz evlenmeyenler için mezuniyet ve nişan fotoğrafları da bu gruba dahildir, bilginize.
Yöresel olan herşeyin hem turşusunu hem reçelini yapabilecek kadar çılgın bi yaradılışa mı sahipsin?
...
Belliki bizim topraklardansın. Şimdi sessizce elindekileri masanın üstüne bırak, şuraya otur ve biraz soluklan. Çay koyuyorum, içeriz.











  
   



Ceket: Zara - DIY (aslında o bir blüzdü, sonra ben onu önden kestim ve böyle bişi yaptım, çok iyi de oldu, çok güzel oldu bence -.-)
Gömlek: TopShop
Tayt: H&M
Bot & Çanta: Zara
Saat: Emporio Armani (Erman kolekşın)
Bileklik: Markafoni'den
öperim gözlerinizden :)

2012/10/31

Kutlu 1000 Hediyesi!

Belki farketmişsinizdir, blogumda reklam ve çekiliş gibi işlere hiç girmedim şimdiye kadar. Aslında bi yanım çok istedi hediyeler vermek, diğer yanım dediki "yok canım olmaz, herkesin zevkini bilemezsin, otur oturduğun yerde". Hal böyle olunca, ben de anca bişeyler yazdım bloguma. Paylaştığım tek şey fotoğraflarım ve abuk subuk konulu yazılarım oldu. Ama siz hep sevdiniz beni de yazılarımı da fotoğraflarımı da.
Sonra bi baktım 1000 kişi olmuşuz. Tamam bu kalabalığın belki sadece otuz kişilik bi kısmıyla diyalog kuruyorumdur, ama bu rakam göz ardı edilemeyecek kadar güzel bi rakamdı. 


Bloguma ilk yazı yazdığım günü hatırlıyorum. Sadece 3 takipçim vardı: ben, Erman ve kardeşim:) Düşün yani o seviye. Gel zaman git zaman sayımız arttı. Nerden baksan bi kasaba kadar olduk. Bi kokteyl yapıp hepinizi oraya davet etmek isterdim ama takdir edersinizki 1000 kişiyi ağırlamam için bana en az birer çeyrek takmanız gerekirdi:P
Sonra düşündüm, bişey yapmalıyım ama ne? 
Derken Erman'ın, hani hepinizin bildiği, fotoğraflarını severek takip ettiğiniz biricik kameramanım cevat kellemin fikri geldi:

1000 takipçin olduğu zaman, aralarından bir kişiye 2 saatlik fotoğraf çekimi yapayım dedi.
"Kişisel çekim olur, 
eşinizle/sevgilinizle çift çekimi olur, 
bi kot bi t-shirtle günlük bi çekim de olur,
gelinlik damatlıkla düğün öncesi çekimi de olur,
hatta kucağına bebeğini alıp beni bebişimle çek bile diyebilir" dedi:)

Ama şöyle küçük bir detayımız var, Ankara'da yaşıyor olmamız sebebiyle bu çekimler yalnızca Ankara'da yapılıyor olacak ve her iki taraf için de uygun olan bir zamanda gerçekleştirilecek. 2013 yılının sonuna kadar geçerli olacak bu hediyemiz.
Ankara veya yakınlarında yaşayanlar, bi ara bu tarafa gelmeyi düşünenler ya da burada yaşayan bir yakınına hediye etmek isteyenler için keyifli bi seçenek olur diye düşündük.

Çekilişe katılmak için blogumu takip edin, twitter'dan paylaşın, 5 kere takla atın gibi şeylere girmiycem, sizin paylaşımcı kişiliğinize bırakıyorum bu konuyu:) 
Yalnızca, bu postun altına yorum olarak mail adresinizi bırakmanız yeterli.
Tabi Erman'ın facebook sayfasını şurdan beğenirseniz de güzel olabilir :)
Bide tarih verelim, 20 Kasım diyelim, en geç o tarihe kadar herkes katılsın. 
Bu haberi duymayanlara da duyurursak daha çok arkadaşımıza şans tanımış oluruz diimi canlarım benim:) 













Hepinize, yani bininize de tek tek teşekkür ediyorum bıkmadan sıkılmadan yanımda olduğunuz, yazılarımı tıpkı benim yazarken yaşadığım heyecanla ve keyifle okuduğunuz, bloguma biraz ara versem merak edip ortalığı birbirine kattığınız, olumlu olumsuz her türlü yorumunuzla bana en güzel heyecanları yaşattığınız için.. 

Şimdi, serçe parmaklar hazırsa yeri gelmişken bi halay çekelim de ortalığı inletelim derim, ne dersiniz :)

2012/10/23

Gülün bakiyim



Çocukken herkesin kardeşiyle yada arkadaşıyla gülme krizine girdiği, bu krizlerin ebeveynleri delirttiği, en olmadık anlarda ortaya çıkan ve özellikle de yasak olduğu bilindiği durumlarda volümü yükselen bu gülme krizlerinin bizi ne zor durumlara soktuğu olmuştur. Hayır hayır hiç kıvırmayın, biliyorum hepiniz güldünüz bi şekilde, babanızın kafasındaki iplik parçasına yada süt içerken dilinizin yanmasına yada incir yedikten sonra yapış yapış olan ellerinizi birbirinizin yüzüne sürmelerinize. Yani mutlaka abuk subuk şeyleriniz oldu sizin de gülmek için.
Kız kısmısı gülmez,
ayyyy çok güldük bugün, başımıza bişey gelmese bari,
şşşşş herkes bize bakıyo az sessiz gülsene yeeaaa
gibi saçma sapanlıkların etrafımızı sardığı bi dünyada büyümemize rağmen biz ota boka herşeye gülmeye devam ettik.
Ama ne zamanki büyüdük, zamanında bize çok kikirdediğimizde çimdik atan insanlara döndük. Mahalle baskısı diye bişey öğrendik. Sesli gülmek ayıp oldu, hele bide diş göstererek gülüyosan yollu bile olabilirsin, durum o kadar vahim yani!

Elin budisti kalkıp tedavi amaçlı gülme meditasyonları yapar, gülmenin bi yaşam biçimi haline gelmesi için adamlar orda kıçlarını yırtar,
biz hala bugün çok güldük, kesin bişey olcak derdindeyiz..
Halbuki gülünce serotonin salgılarız. Yani bir dakikalık kahkaha = on dakika kürek çekmek
Gülerken ortaya çıkan endorfinlerin romatizma, kas spazmı gibi ağrıları hafiflettiği de bilimsel olarak kanıtlanmış.
Solunum sistemimiz güçleniyo ve vücudumuza daha fazla oksijen giriyo. Tabi bunun için gerine gerine gülmek lazım. Eliyle ağzını kapatıp kıs kıs gülenleri almıyoruz bu gruba. Onları, katıla katıla gülme seanslarına yolluyoruz budistlerin yanına. Adamlar her gün elele tutuşup önce az sesli gülerek başlıyolar tedavi dedikleri bu seansa, sonra ses giderek artıyo ve herkes yerlere yatarak gülmeye başlıyo. 
E zaten kahkaha bulaşıcı bişeydir. Hiç gülesi olmayan adamın bile gülesi gelir yanında birisi katılarak gülerken:)

















  




Demekki neymiş,
yok gülünce gözlerimin kenarı buruşuyo,
yok ben çok çirkin oluyorum,
aman yanaklarım sarkıyo bilmem ne gibi bahanelerle, hali hazırda ağzımıza kadar gelmiş kahkahayı geri göndermiyomuşuz. Basıyomuşuz en seslisinden. 
Tabi herkes kahkaha atamayabiliyo, misal ben. Şebelek gibi sürekli gülen bi suratım olmasına rağmen malesefki bi Sebahat abla kahkahasına sahip değilim. Onun yerine ııhıhıhıh, kihkihkih gibi kendi çapımda gülüşlerim var. Olsun o da yetiyo bana. Neticede karın kası yapıyo mu? yapıyo, mutlu oluyo muyum? oluyorum. Gerisi tırt!

Öperim hepinizi bayram şekerlerim benim. 
Bu bayram bol gülmeli komikli şakalı olsun herkese. Yüzünüz kırış kırış olsun, o derece :)

Çok önemli bi dipnot: Gülmek gibi gülümsemek de işe yarıyo, onu da yapabilirsiniz. Ben gülemiyorum diyenler bide gülümsemeyi denesin, sonuçları paylaşsın benle:P

Sweat: Energie
Jean: Mango (Ben yırttım her yerini:P)
Ayakkabı: Yargıcı
Gözlük: Marc By Marc Jacobs
Saat: Emporio Armani