2012/05/29

Temelli


Hep özenmişimdir hararetli hararetli fıkralar anlatıp etrafındaki herkesi gülmekten kırıp geçiren insanlara.
"adamın biri bigün" diye bi başlar, daha önce 342 kere dinlediğin fıkrayı bile ilk kez dinlemişcesine yerlere yatarsın gülmekten. 
Hah işte sanmayınki ben öyle bi insanım.
Bu aralar "Platon bir gün kolunda bir Ornitorenkle bara gider" isimli felsefe yollu bir mizahi kitap okuyorum. Bu aralar dediysem dün başladım resmi olarak okumaya. Ondan öncesinde başucumda bir iyi gün dostu, bir güvence olarak tuttum bi süre.
Neyse.

Doksan yaşında bir adam doktora gider ve "doktor" der, "on sekiz yaşındaki karım hamile"
Doktor "size bir öykü anlatayım" der. "Adamın biri ava gitmiş ama yanına av tüfeğini alacağına dalgınlıkla şemsiyesini almış. Birden bir ayı saldırınca adam can havliyle şemsiyesini doğrultmuş, ateş etmiş ve ayıyı vurmuş."
"Ama bu imkansız doktor!" der yaşlı adam. "Mutlaka başkası vurmuştur."
Doktor gülümser: "Ben de onu diyordum:)"



Güldürürken düşündüren bu fıkrayı okuduğunuz ve akabinde güldüğünüz için öncelikle çok sağolun. Şimdi bu fıkradan çıkarılacak bir gerçek varsa o da bazı şeylerin kesinliğinin kuşku götürmediğidir. Yani şemsiyeyle ayı vurulamayacağı gibi, 90 yaşındaki beyamcamın 18 yaşındaki karısını hamile bırakması da insan doğası gereği gerçek dışıdır.

Ama gel görki sevgili okuyucu kişi (işte burda felsefenin dibe vurduğu, adeta bütün tezlerin çürüdüğü bir duruma girizgah yapıyorum), bütün çocukluğunu tıpkı o karadeniz fıkralarındaki Temel ve Dursun gibi insanlarla bir arada geçirmiş biri olmama rağmen, 
babası askerlik hikayeleriyle herkesi yerlere yatırırken, diğer yandan komşunun 4. çocuğuna ne zaman hamile kaldığına kadar en gereksiz şeyleri bile ezbere bilecek kadar hafızası iyi bir annenin evladı olmama rağmen
neden ben iki satırlık fıkrayı bile aklımda tutup bir nefeste anlatamam.
neden "adamın biri doktora gitmiş" kısmından sonrasını hiçbir zaman getiremem?
Ezik miyim lan ben? Ezik gibi bi tipim mi var. Dışarda görsen üstüme basıp pıssssk diye ezer misin beni?

Bugün dolmuşum biraz. Kusura bakma sayın seyırcı.










  





Etek: H&M
T-shirt: Bershka
Ayakkabı: Nine West
Kolye: Koton
Bileklik: H&M

2012/05/28

Bir garip kuş halleri


İş-teknik ve ev ekonomisi dersleri en sevdiğim iki dersti mesela benim ortaokuldayken. 
Bir hafta bi atölyede çalışır, kıl testeresi denen ve hakkaten kıl kadar ağzıyla kolum kalınlığında ahşapı yontmaya çalıştığımız o iğrenç edevatla hiçbir zaman kullanılmayacak olan resim çerçeveleri ve peçetelikler yapardık,
bir hafta diğer atölyede kasnağa patiskayı geçirip kaneviçe yapardık ayı figürlü olsun tavşan figürlü olsun. Ama şimdi yalan yok, o patiskayı sonradan oyun yastıklarımızdan birinde kılıf olarak kullanmıştı annem. En azından bi geri dönüşü olmuş.

Gel görki çok sevgili okur, benim en sevdiğim çalışma, iş-teknik dersinde elişi kagıtlarıyla yada kumaşlarla yaptığımız delikişi çalışmasıydı. Böyle kağıdı katlarsın abuk subuk şekillerde, sonra istersen bi şekil çizip desen çıkarırsın, yada gelişigüzel ordan burda kesersin kağıdı. Sonra kağıdın katlarını bi açarsınki elele tutuşmuş halay çeken çocuklar var. 
Ama ben herzamanki yaratıcılığımla bunu kumaşlar üstünde yapardım, kesin bişi yapılır bununla diyerekten.
Sonra da o delikişi parçasını alıp bi kıyafetimin üstünde kullanırdım.
Sizin o DIY dediğiniz şeyi ben taaa ortaokulda parmağımda oynatıyodum çok pardon ama.

Eski olan herşeyin kendini tekrar ettiği ve ıyyyk dediğimiz herşeyi üstümüze geçirip çıktığımız şu günlerde delikişi çalışmasını sadece yatak örtüsü, sehpa takımı ve perdelerde değil, artık kıyafetlerde de görmemiz mümkün cancaazlarım. Bakınız adamlar yapmış, hem de nasıl yapmış 


















Su gibi akıp geçen ve "oha yaa daha yeni başlamıştık" derken dibini gördüğümüz bir haftasonunu daha geride bırakırken hepinize bol hesap kitaplı, faturalı, ekstreli ama herşeye rağmen eğlenceli, hatta öyleki en az bir kez gülmekten yerlere yatırcak bir hadiseli hafta diliyorum bebeklerim benim.
Hadi bakalım.


Peplum, delikişi, mint hepsi biarada bluz: H&M Trend
Pantolon: Koton
Ayakkabı: Charles&Keith
Çanta: Guess
Saçlar: Dalgalı (son iki posttur saçlarını dalgalı yapsana diye başımın etini yiyen fido ve funda cücükleri için gelsin o zaman da:) beni beğeniyör müsünüz ^_^)

2012/05/26

Hoşgeldiniz

  

Hani yurtdışındayken (gören de bütün dünyayı gezdim dolaştım sanır) ne yesem, ne içsem, hele bide dilini bilmedigin bi memlekete gittiysen "acaba şurda ne yazıyoki, domuz eti mi o aceba? yoksa burası kasap mı?" gibi türlü çelişkiler içinde nerde yiyeceğini bilmeden çaresizce bakarsın ya o tabelalara, işte öyle bişey benim bugün anlatmak istediğim.



Bilirsiniz dünyayı en çok gezen, hatta bizim yurdumuzda bile nerde ne kadar hayrat var müze var bizden iyi bilen bir ırktır çekik gözlü ve hep gülen minik insanlar. Ben onlara kısaca japon diyorum. Çinli, taylandlı, kazak farketmez, hepsi benim gözümde japondur.



Öyle bir şehir düşününki, bu çok sevimli japon insanlar ne hikmetse kuruyemişi meşhur diye alıp başını buraya gitmiş. İlle de leblebinin nasıl kavrulduğunu görecekler, yoksa ölürler çünkü!
Az buçuk türkçe de biliyolar tabiki, hatta seviye olarak  belirtecek olursak en az bir Acun kadar(derdini anlatacak kadar anlamında) konuşabiliyolar da türkçeyi. Tabi bilmedikleri şeyler de var pazarlık yapmak gibi -ki bu kaçırılmayacak bi fırsattır güzel yurdum için. Sonuçta wc: 2€ / tuvalet: 50 kuruş yazan bi milletiz. Çok tatlıyız allahım.
Neyse. Şimdi bu arkadaşlar çançinçon derken kuruyemişiyle meşhur şehrimize gelirler. Aman yarabbi sehirlerarası yolun iki tarafı da sağlı sollu sanki Las Vegastaymışcasına birbirinden cafcaflı ve renkli tabelalarla, ışıl ışıl tükanlarla doludur. Adeta bir led cenneti.
Bizimkiler tabi nasıl mutlu gel de anlat anlatabilirsen kelimelerle. Leblebi bilmeyen, hatta leblebi tozu denen o muhteşem şeyden hayatı boyunca haberi olmamış insanlar düşünün. Dükkanlardan birine doğru yaklaşırlar. Tabelada yazan şeye göre içeriye girecekler çünkü. Burası bi restoran mı? çay bahçesi mi?(zaten japonyada her yer çay bahçesi olduğu için ordan biliyolar:P aile salonumuz üst kattadır bu arada), yoksa burası bir gözlemeci mi? American expressimiz burda geçerli mi? Bide Zeki Müren de bizi görecek mi? gibi türlü sorular eşliğinde tabeladaki yazıyı anlamaya çalışırlar:

ÇAY-KAHVE-WC-KURUYEMİŞ-VİSA-HOŞGELDİNİZ-MESCİT

Sanki paket tur gibi. Gidiş dönüş yol ücreti, otobüs ikramları, otelde konaklama ve sabah kahvaltıları pakete dahil. Verdikleri bütün hizmetleri yazmışlar tek tek. İşte hizmette sınır tanımamak, işte müşteriyle arasına mesafe koymamak ve adeta streç film kadar şeffaf olmak, işte yurdum insanı.
İsteyen wc'de cay-kahve eşliğinde kuruyemiş yiyebiliyo gibi WC araya sıkıştırılmış, 
bak görüyo musunuz oyrolarınızı bozdurmanıza gerek yok dercesine belirtilmiş VİSA,
şimdi seferiye gerek yok, vaktini kaçırmadan kılayım diyenler için MESCİT,
ve tabiki herşeyden önce müşteri velinimettir babında bir HOŞGELDİNİZ:)
Çok tatlıyız ya, valla bak ^_^



 










Gömlek&Pantolon: TopShop
Babet: Hotiç
Mekan: Samsun'un pürüzsüz kumsalı 

2012/05/24

Yeşil kurbaa



Mesela çizgi filmlerde görünce allahım nasıl da sevimli buluruz onları. Yanaklarını şişirir, gözlerini sonuna kadar açar filan. Hatta efsanelere göre yakışıklı bir prense dönüşmesinin bedeli sadece masum bir öpücüktür. Ama bir okadar da yapış yapış sümük gibilerdir, öpücüğü verirken onu da göz önünde bulundurmak lazım. Hem öptükten sonra prens görünümlü bir öküze dönüşmeyeceğinin de bi garantisi yok!
Ama şimdi şöyle de bişey var. Adamlar amfibik, yani hem suda hem karada yaşıyo. Bu ne demektir biliyomusun sayın seyırcı?
En az bir yaz tatili, bir kış tatili cepte demektir. Tabi yalnız bırakmıycaksın suya. Yoksa her limanda bir sevgili edinmesi kuvvetle muhtemeldir. Kuyruğu da yokturki höst diyip kuyruğundan çekiştirsen, gidemese bi yerlere. 
İşte o yüzdendirki bunlar karada da yaşayabilir şekilde yapılmış. "Hadi canım hadi, daha yeni geldin sudan" diye çemkirip sizin topraklarınızda zıplamasına izin verirsiniz. O da sinek böcek solucan derken kafası dağılır.




Bide "kurbaaya ellenmez, elinde siğil olur" gibi çocukluğumdan beri bi türlü anlam veremediğim bi hurafe var. Zaten kurbaa diyince akla siğil gelmesinin bence tek ve yegane sebebi sekizköşe kasketli bi amca yada çiğnediği sakızı başörtüsünün tepesine yerleştiren bi teyze, kesin!  Prens arayışından vazgeçmesi için özellikle kız çocuklarına ithafen yapmışlar. Yoksa bunun bilimsel hiçbi gerçekliği yok.
Tamam hadi bunu da sizin için araştırdım, hizmette sınır yok biliyosunuz. Müessesemiz sadece kuru pasta ve meşrubatla sınırlı değil arkadaşım. Geç otur şöyle de dinle beni.

Şimdi bu kurbaaların düşmandan kendini korumak için kullandıkları bi zehir mekanizmaları var. Halihazırda da derilerinin dış yüzeyinde siğiller bulunduruyo bu arkadaşlar. Zehri siğillerinin altında topluyo ve düşmanı gördümüydü pısst diye fışkırtıyo ordan, çaktın mı?
Yani bunun, senin o ayağına giydiğin 3 numara küçük ayakkabı yüzünden nasırlaşan etlerle yada siğillerle alakası yok. Okuduk araştırdık, boru mu!


En sevdiğim renklerden biri olan yeşili böyle iğrenç bir muhabbete dahil ettiğim için kendimden tiksinir, daha da tiksinç bi noktaya varmak isteyenleri Hülya Koçyiğit'in Kurbağalar filmini izlemeye davet ederim.

Bide arayı çok açmayalım derim.














 





T-Shirt: Trendyol
Pantolon: Mango
Ayakkabı&Çanta: Zara
Bileklikler: H&M
Kleopatra: Minikkuş:P